27 Ocak 2014 Pazartesi

YENİ CİCİLER, FISTIKLAR VEEEE HOŞÇAKAL İSTANBUL

Evet, hoşçakal İstanbul. Yordun bizi yahu. Aslında sen değil, adı İstanbul kalmış olan bu tuhaf şehir yordu.Yok yok o da değil, senin İstanbul olduğunu fark etmeyenler yordu. Güzelliğinin farkına varmadılar, çirkin bir yaratık yaptılar seni. Orandan burandan sivilce gibi pörtleyen kuleler, o güzel yüzünü şark çıbanı gibi oyan betondan parklar, yemyeşil saçlarını kökünden kazıyıp seni kel bırakanlar. Gül kokulu nefesin artık egzos kokuyor, kibarlığının yerinde odunlar dolaşıyor. Yazık sana.
Gidiyoruz buradan. Kuşadası'a taşınıyoruz. Baktım da orada da ağaçlar kesilip evler yapılıyor, hatta yapılmış bile. Gidelim bir yerleşelim de, orada savaşma yolları arayalım :)
O nedenle bu belki blogumda İstanbul'dan yaptığım son yayın olabilir. Malum toplanma taşınma zor iş, epey vakit alıyor.
Şimdiiii gelelim yeni cicilere.
Fuardaki en büyük kazanımlarımdan biri de sevgili Ezel Hanım. Şeker köpüşü KÖPÜK'ün resmini telefon kılıfına uygulamamı istedi. Ezel hanım tam bizi gibi. İflah olmaz bir hayvan sever. Köpük öyle cins köpek filan değil, sokaktan alınma. Ne güzel değil mi?

Ah tam da yeri gelmişken bir parantez açayım: Ezel Hanımın sokakta baktığı kedilerden biri yavrulamış. Anne ve bebişleri yuvalandırmış, bir tanecik güzeller güzeli bir kız kalmış, şimdilik kısa bir süre için geçici yuvasında kalıyor. 6 aylık, kısır, aşıları tam, karnesi var, kibar, kucak ve muccuk kedisi. Üstelik 2-3 ay anne sütü ile beslenmiş. Yani çöpsüz üzüm mü dersiniz, yeme de yanında yat mı dersiniz artık siz karar verin. Adı NİSAN. Buraya bir resmini koyuyorum, diğerleri akşam facebook'da yayında olacak. Haydi bir elverin de şu bebişe bizler gibi bir anne bulalım.



Parantezi kapattım, devam ediyorum.
En zevk alarak yaptığım çalışmalarımdan biri oldu. Ben de kendime Uyku'nun resmi ile bir kılıf yapacağım.


Son halini resimlemeyi unutmuşum,
kenarları boncuklandı

 























Madem dekupaj kabartma ile başladık, öyle devam edelim. Bıçaklığımın odun görüntüsünden bıktım, iki arada bir derede adam ettim. Daha önce yenilediğim ekmek kutusuna takım oldu.




Veee nihayet polimer kil kolyelerim. Ay bunları pek özlemişim.
Önemli not: 1 ve 3 çiçeklerin (yani nilüfer hariç) tasarımı bana ait sayılmaz. Vaktiyle internette gördüğüm iki modelden esinlendim. Hatta esinlenmeyi de aştım demek daha doğru olur. Ne yazık ki şimdilik orjinallerini bulamadığım için yayınlayamıyorum. Ama kolyeye dönüştürme kısmındaki tasarım benim.







Bu modelin farklı renkte olanını fî tarihinde bir kez daha yapmıştım. Burada

10 Ocak 2014 Cuma

YARIŞMAYA KATILMAYA KARAR VERDİM

İlk defa bir yarışmaya katılmaya karar verdim.
Şimdiye dek rastladığım yarışmalardaki seçim sistemini sevmiyorum. Yani arkadaş oylaması ile olanları. Aman da yarışmaya katıldım arkadaşlar haydi bana oy verin tarzı olanları. Eee ya beğenmediysem?
Bu yarışma öyle değilmiş, bir jüri varmış, sonucu o belirleyecekmiş. Malzeme ve teknik de serbest. Yani falanca markanın filanca ürünleriyle olacak dayatması da yok. Hoşuma gitti.
Bir çalışma yaptım, yarışma şartları gereğince yapım aşamalarını resimledim. Nasıl yaptığımı anlattım.
Burada aramayın, yine yarışma şartları gereğince şimdi burada yayınlayamam, belki sonra.
Yarışmayı 10 marifet ve Kartopu birlikte düzenlemişler
Yarışma duyuru ve şartları BURADA
Katılımcıların çalışmaları BURADA
Benim çalışmam da BURADA

4 Ocak 2014 Cumartesi

FUAR MACERASININ ARDINDAN...

Aslında, mesela 31 Mayıstan 1 Hazirana geçmekten farkı olmayan 31 Aralık - 1 Ocak geçişine hep bir şeyler yükleriz. Yeni şeyleri sevdiğimiz için herhalde. Yeniyi sevmek iyi de, eskiyi de hepten elinin tersiyle çöpe itmemek gerek. Çocukken dudak büktüğüm "geçmişi bilmeyen, geleceği göremez" klişesinin ne kadar doğru olduğunu anlıyorum artık.
Şu gerçek ki, bugün, geçen yılın bu zamanlarından daha fazla umutluyum.
Neyse yılın muhasebesini yapmayayım şimdi, hepimiz her şeyi görüyoruz. Şimdi, bu kadar karışıklığın içinde gözümüzü dört açıp ışığı görmek, aklımızı başımızda tutmak zamanı. Hepimize kolay gelsin.
Malum bir fuar macerası yaşadım. Öyle yorulmuş ve dağılmış ve dağıtmışım ki, bir türlü toparlanamıyorum. Tımarhaneye çevirdiğim salonu yaşanır hale getirmek için, çalışma odasından getirdiğim ve yeni eklenmiş olan tüm malzemeyi, alet edevatı içeriye taşıyıp bırakmıştım. Bu taşıma atma şeklinde olduğundan, içerdeki 2 oda göreni kaçıracak hale gelmişti. İnanmayacaksınız ama 3 gündür onları toplamaya çalışıyorum. Tasnif edeyim, ayıklama yapayım, lüzumsuzları atayım derken resmen başım dönüyor. Pek az bir şey kaldı. Sanırım yarın bitiririm.
Gelelim fuar macerasına. Maddi anlamda zarardayım ama, mânen çok kazançlıyım. Güzel ahbaplar kazandım, çoook uzun zamandır görmediğim arkadaşlarım ziyarete geldi, neyi yanlış yapmışım, nerede hatalıyım, doğrularım neler gibi çok şey öğrendim. Yoruldum ama eğlendim. Aslında bunları çoğul ekle yazmalıydım, çünki herşeyi Haluk'la birlikte yaptık. Fuar öncesi hazırlık safhasında kardeşciğim Zül'cüğümün ve Kurtuluş'cuğumun da canlarını çıkarttım.
Bundan sonra bu işe daha geniş bir açıyla bakabileceğimi sanıyorum, zira konuyla daha ciddi ilgilenme niyetindeyim. İşte buyrun bir yeni yıl kararı :)))
Ve fuar macerasının resimleri
İşte benim ailem. Oğulcuğumun o gün boş günüydü, o da koştu yardıma. Zül'cüğümü öyle çalıştırdım ki kas yapmış :) Haluk aksilik yapan telle muhabbette, Kurtuluş duvara asılacak dekorlarla meşgul. Ben ???... hehehhee
İlk günün ilk saatleri. Dünün yorgunluğu üstümde, uykumu da alamadım, huysuzum huysuz.
Stand komşum Mayda Hanım


Romantik miyiz neyiz :))))


Her yerde direnilebilir, direnilmelidir
Bu veleti görmeliydiniz. İki kardeşi, anneleri ve yakın akrabaları olduğunu sandığım diğerleriyle koloni halinde yaşıyorlar. Hepsi fıstık gibi, askeri müzenin kantininde pek seviliyor ve iyi bakılıyorlarmış. Bu ve iki kardeşi daima fuar binasının giriş kapısı önündelerdi, herkesle ahbaplık edip kendilerini sevdiriyorlardı. Ama en samimi ve teklifsiz olanı bu maymun. Daimi içeri girme çabaları görevliler tarafından engellenmesine rağmen, son iki gün adamları pes ettirmiş olmalı ki, standların arasında geziyordu.
İlk gece fuar kapandığı saatlerde herkesi atlatıp içerde kalmış. Alt kat gıdacılara ayrılmıştı, bizim bücür en çok peynircinin standını beğenmiş :)))))
Ve sevgili Bahar Hanım. Fuarda tanıştık. +4 Sanat'ın 4 şahane kadınından biri.
Dört marifetli hanım elele vermiş, 
Bahar Hanım çini boyuyor, Esin Hanım, Şükran Hanım, Güzin Hanım ahşap oyuyor, enfes işler yapmışlar. Sahici sanat var yani. Üstelik hayvan severler. Gözlerinin içi gülüyor, eh daha ne olsun. Facebook'daki sayfalarının adresi burada Hemen gidip bakın sonra üzülürsünüz.