31 Aralık 2012 Pazartesi

24 Aralık 2012 Pazartesi

BİR HAFTA SONU DEKUPAJI DAHA

Güya blogumun adı Polimer Kil - Polymer Clay. Aylardır kendi alanımla ilgili tek yayın yok. Şikayetçiyim kendimden. Ama bir süre daha böyle olacak anlaşılan.
Ama yine de bir şeyler yapıyorum. Mesela çok sevdiğim için, daraldığı (ben genişlemedim o daraldı hihihih) halde kimselere veremediğim, yıllardır hurçlarda, bazalarda sürünen bir paltomu yeniledim, hem de çok kolay bir yöntemle. Bir ara yayınlayacağım.
Akşam tv karşısı eğlenceliği arada bir boncuklarla didişiyorum, dişe dokunur bir şey çıkmadığı için bir ara yayınlamayacağım :)))
Vee işte bu yayının konusu olan yeni hafta sonu eğlencem... Dekupaja taktım. Ustaları kızmaz değil mi?

Demiştim ya biraz elim alışsın da şu çirkin saksıları iyi edeyim diye. İşte, küçüğünden başladım. Küçük dediysem 30x20 gibi bir şey. İçindede 1,5 m. lik bir benjamin var.













Eh bu haliyle çalışma odasına taşımak istemedim, ben salona konuşlandım. Dekupaj desenini plastik saksıya formika tutkalıyla yapıştırıverdim. Deneme yanılma ile öğrenmeye bayılıyorum. İlerde atmazsa oldu valla.








Bu arada, yeni bir dekupaj tutkalı keşfettim. Çok güzel. Hiç fırça izi kalmıyor, kıvamlı bir sıvı değil. Kıvamı su gibi. Dolayısıyla çok kolay sürülüyor, pürüzsüz ve pırıl pırıl bir sonuç veriyor. Beşiktaş'ta Bahçeşehir Üniversitesi'nin karşısında, profesyonel maket malzemeleri satan bir sanatsal kırtasiyede var.










Küçük kelebekleri kabarttım, büyük olan da kabartılsa iyi olacaktı ama, resmi bu kadar büyütünce biraz flulaştı. Belki daha sonra başka bir iyilik düşünürüm. Renkli cam boncuklar çok hoş durdu. Polimer kilde kullandığım o minicik kum gibi boncuklarla da (şunların adını bir türlü öğrenemedim) biraz hareket verdim. Bitti :) Ben sevdim.









18 Aralık 2012 Salı

HAFTA SONU EĞLENCESİ

Oh nihayet bir şey yaptım.
Hani geçen gün niyetlenmiştim de, hamurumu bulamayınca hevesim kursağımda kalmıştı ya...




 Hamur aldım. Tahtakale Hobi'nin Tahtakale'deki şubesine uğradım, bulamadığım hamurdan alayım dedim. DAS marka idi o. Memnun da kalmıştım. Ondan istedim, "DAS'ın öyle hamuru yok ki" dedi adam. Dedim ki; sizden aldım daha önce. I ıh iddia ediyor. Didişme modumda değildim şanslıymış :)) Neyse başka bir marka varmış onu aldım. Bir de beyaz akrilik boya ile astar.





Evde var diye almadım ama , keşke dekupaj tutkalı da alsaymışım. Biraz kıvamı koyulaşmış meğerse. Fırça izleri kaldı fena halde. Aman bu da böyle oluversin. Kendime yaptım nasıl olsa. Eğlencelik. Üstelik de deseninden olacak, pek sevdim.

 Deseni, Facebook'da Yasemin Hanım'ın paylaştığı dekupaj resimleri arasından seçtim. 

Dört tane daha konserve kutum var sırasını bekleyen.

Biraz elim alışsın, şu çirkin saksılara el atacağım.


13 Aralık 2012 Perşembe

NEYE NİYET, NEYE KISMET

Bugün öğleden sonra, sadece keyfim için harcayabileceğim bir kaç saat buldum. Nicedir bir şeyler yapmak isteyip vakit bulamıyordum ya, amaaan attım kendimi çalışma odama. Işıklı merceğimi masama monte ettim, malzemelerimi hazırladım. Ama polimer kil değil, onun için çok vakit lazım, bende var 3-4 saat. Beğendiğim bir dekupaj resminden, kaliteli bir bilgisayar çıktısı almıştım. Nicedir itina ile koruyorum. Niyetim kabartmalı bir şeyler yapmak. Her şey hazır.... ama... tısssss. Hamuru bulamıyorum. Bir kutunun içine koyduğumu biliyorum, ama yok.
Kabak tadı vermiş olan taşınma konusunu bir kez daha gündeme getirerek yerleşme işlerinden nefret ettiğimi yineleyeyim. Kullanıp dağıtıp yine de bulurdum istediğimi. Al işte, şimdi her şey güya düzenlenmiş raflara dizilmiş, ama aradığın şey yok. Yani bir daha anladım ki, derlenip toparlanmış hobi odası bana yaramıyor. Hevesim kursağımda kaldı.

Ama kabartma hamurunu ararken bakın ne buldum. Taa evlenmeden önce başlayıp da, yarım bıraktığım işlerden biri. Maymun iştahımı bilmezmiş gibi incecik bir işe kalkışmışım. Ne deniyordu bu ipliklere... çamaşır ipeği miydi? 
Neyse, kabartmalı dekupaj başka bahara kaldı, bari faydalı bir iş yapayım dedim Kanaviçe bu aralar epey gözde ya, belki beğenen olur da işine yarar diye, oturdum desenin bilgisayarda şablonunu çıkarttım. Ne de olsa antika bir desen sayılır :) Galiba 70'li yılların "Burda Moden"inden bulmuştum.


Bir de bunu buldum. Doruk 3-4 yaşlarındayken, bu desenle O'na bir kazak örmüştüm. Onu da bir gün, terliklerimi filan ararken bulurum artık  :)) Eğer hafızam beni yanıltmıyorsa, bu deseni kendim çizmiştim. Kağıdın üzerindeki silinip de izi kalmış bir sürü çizgi, bu sanımı doğruluyor.

İşinize yararsa buyrun, onun şablonu da burada. Şablonu hazırlarken gözlerinin ifadesini biraz yumuşatmak için azıcık değiştirdim.

Resimlerin üzerine tıklarsanız kocaman oluyorlar







1 Aralık 2012 Cumartesi

YILBAŞI RUHUM UYANDI :)

Yılbaşı ruhum uyandı, mahmurluğunu atıp kahvesini içip sigarasını tellendirdi :))
Dün gece (buna gece değil sabah demek lazım ya) saat 04.30 te bitti. Bu renkler bir araya gelince çaydanlığın altındaki ateş etkisi yapıyor bana, fıkırdamaya başlıyorum.
Nasıl buldunuz?




Şuracığa resimleri de yerleştireyim de tema değişip zaman geçince hatırlayabileyim.




Bu çelengi de pek sevdim, bir ara bir yere monte edeyim.

30 Kasım 2012 Cuma

DÜKKAN PATİ'DE SATILDI-2

Sevgili Nilgün Hanım'ın patili sevgililerimiz için açtığı satış blogu DÜKKAN PATİ'de satıldılar. Emine Hanım kızları için beğenmiş. Güle güle kullansınlar.
Bu nefis çorbaya bir fiske tuz atabilmiş olmaktan ötürü çok mutluyum.
Önümüz yılbaşı, arkadaşlarınıza da haber verin, DÜKKAN PATİ'ye bakmadan hediye almasınlar. Çok güzel ürünler var. Üstelik sadece sevgi nedeniyle orada o ürünler. Kullanana bu sevgi ve iyi niyetlerin yansıyacağına eminim.

Bu vesile ile içimde yılbaşı ruhu da pırtlamış oldu :)))
Fakat, ah şu taşınma mevzuu hâlâ sürüyor, güya yerleştim, ama acil lazım olduğunda çalışma odamda devamlı kendimle kavga halindeyim. Kutu kaplamak için yapışkanlı kağıtlarımı bulamıyorum. Kutu yapmak için mukavvalarımı bulamıyorum. Dün gece elim ayağıma dolaştı. Parça kağıtlarımla yapmak içime pek sinmese de, çaresiz böyle bir kutu içinde gittiler. Hep diyorum, bizim gibiler için hobi mağazalarının 7/24 çalışan acil reyonu olmalı.

25 Kasım 2012 Pazar

FİMO GERİ DÖNMÜŞ, AMA.....

Tahtakale Hobi, Fimo marka polimer kili yeniden ithal etmiş. Çok sevindim. Hemen siteye baktım, amanın keşke bakmasaydım, hatta geldiğini duymasaydım. Hiç değilse, yok işte ne yapalım, öbür markalarla idare edeceğiz filan diye avuturdum kendimi. Neden mi? Çünki fiyatı fıttırmış. 7  (yazıyla YEDİ) TL. Ayol çalışma odamda servet varmış da haberim yokmuş. Ben aldım mı öyle 3-5 tane almıyorum ki. Bütün renklere saldırasım geliyor. Hele metaliklerin hepsinden 5er 10ar almamak için kendimi zor zaptediyorum. Üstelik artık takı yerine, tablo tarzı çalışmalar yapma planlarındaydım. Ne olacak şimdi?

19 Kasım 2012 Pazartesi

ARTIK DİKİLİ BİR AĞACIM VAR :)

Blogumun konsepti sapıttı iyice.  Eee ne yapayım üretim yok, bari ne yaptığımı yazayım dedim :)
Geçtiğimiz hafta sonu sevgili arkadaşım Kurtuluş'a gittik.Hatırlarsınız facebookda köpekleri ile ilgili paylaşımda bulunmuştum. Sağolsun pek çok arkadaş, paylaşarak destek verdi, Mama gönderen oldu. Fıstık gibiler :) Ah bir de yuva bulabilsek.
Gezi yazısı yazmak ayrı bir yetenek, ben iyi değilim o konuda. En iyisi resimli anlatım :)
Bu kocaman narenciye azmanının adı ağaç kavunu. O kadar güzel ki. Okşama arzusu veriyor.
İşte sevgili dostum Kurtuluş. 9 Eylül'de doğduğu için adı Kurtuluş. Öylesine İzmir'li yani :)

İşte o fıstıklardan biri.

Bir elimde kazma, öbüründe kürek. Banu temel atmaya mı gidiyorsun diyor :)
Hayır efendim ağaç dikmeye gidiyorum. 

Sadece seyretmekle olmaz di mi ama, kazma vurmuşluğum da var yani.


İşteeeee ağacımın kökleri toprağa kavuşuyor.

Eh işi ehline teslim etmek lazım. Kurtuluş'a köyde en çok yardım eden Balı Bey asıl işi yaptı.

Bu da Haluk'un ağacı. O da kazma salladı, hemde çukurun tamamını kendisi kazdı.

Kenarlar dolduruldu.

Balı Bey'le Kurtuluş'un çok eski arkadaşı Ali İhsan  teftişte.


Can suyu da verildi. Aaaa benim can suyu resmim nerdeee?


Ağacımın çevresini de süsledim. Benim ki olduğu belli olsun di mi ama :) Kurtuluş'a rica ettim, yılbaşında süsler asacak. Ruhumun rüküşlüğü ağacımda yaşasın :)))


16 Kasım 2012 Cuma

Dükkan Pati'de satıldı :)

Sevgili Colette'miz Nilgün Hanım'ın, hayvanlar yararına açtığı satış blogu DÜKKAN PATİ'de sergilenen bu minik küpelerimi hayvansever dostlarımızdan Nurdan Hanım beğenmiş ve satın almış. Çok sevindim. Akşam eve gelir gelmez kutusunu hazırladım.













Bir de resmini çekeyim dedim, ama resim mi çektim,
savaş mı verdim bilmiyorum.
Sonra anladım ki, Uyku'da Nurdan Hanım'a selam gönderiyor :)







14 Kasım 2012 Çarşamba

Önemli bir duyuru: DÜKKAN PATİ

Telaşlı zamanlarıma denk geldi, o nedenle biraz geç haberim oldu. Bilmeyen varsa haberdar edeyim dedim.
Sevgili Colette'miz, Kudük, Tagaddi ve Keşkül'ün ve dahî birçok patilinin annesi, harika el işleri yapan Nilgün Torunoğlu, çok güzel bir çalışma başlattı. DÜKKAN PATİ isimli bir blog açtı.

Bizler oraya ürün bağışlıyoruz, satılınca tüm geliri hayvanlara gidiyor. Üstelik böyle güzel bir amaca hizmet etmek için, dükkandaki biribirinden güzel ürünler gerçek değerlerinin çok altında fiyatlarla satışa sunuluyor.
İster bağışlayın, ister satın alın, ama mutlaka bu güzel çalışmaya destek verin derim. Önümüzde, hediye alışverişinin nirvanası olan yılbaşı var. Blogu paylaşarak dostlarınızın da bilgilenmesini sağlayın. Bütün ürünler tükensin, ürün göndermeye yetişemez olalım.

10 Kasım 2012 Cumartesi

6 Kasım 2012 Salı

1 Kasım 2012 Perşembe

Uzuuuuun bir ara verdim, vermek zorunda kaldım. Resimsiz yayına alışkın değilim ki. Ama baktım ne kadar çok zaman geçmiş aradan yazmayalı. Çok şey de birikmiş. Bu seferlik böyle olsun dedim.
Hayatımın en güzel bayramını geçirdim. Oğulcuğum geldi. Hem de bayramın birinci günü. 20 aylık ayrılıktan sonra ilaç gibi geldi. (Skype'ı icat edenler sırf benden aldıkları dua ile cennette yerlerini garantilemişlerdir) Gerçi artık ömrünün yarısı havada geçecek ama, şimdi birlikte olmanın keyfini yaşıyoruz.
Doruk'la aynı gün kardeşciğim de Ankara'dan geldi. Ohhh keyif keyif.

Geçenlerde yazmıştım belki hatırlarsınız, bir proje tanıtımı için eurod de canlı yayına çıkacağım diye. Çıktım (7/10/2012), aman çıkmaz olaydım. Nasıl kötü, nasıl fenaydım anlatamam, yayın bittikten sonra eve koşup yorgan altına gizlenmek istedim. :))) Makyaj yapalım dediler, yok benim makyajım iyi, iş konuşacağız, abartı olmasın, doğal olsun dedim. Hıh af buyurun halt ettim. Işık gündelik makyajımı yutmuş, bir sarı hayalet olmuşum. Haydi onu geçtik, güya doğal olayım dedim, ne doğalı, süzüm süzüm süzülmeler, ne söyleyeceğini karıştırmalar, euro'ya dolar demeler... offff pek fenaydı pek. Aradaki vtr yayınlanırken koltuktan kalkıp kaçıvermemek için kendimi zor tuttum. Yayın bitti, haftaya görüşürüz demezler mi? Ne görüşmesi yahu, ben bir daha buralara uğrar mıyım? Uğrarmışım... Meğerse tek program değilmiş, önümde 2 hafta daha varmış. Ay öleceğim...
Ertesi hafta cumartesi gecesi sabaha karşı fena halde hastalandım, yayına gitmek şöyle dursun, ayağa kalkamıyorum, Haluk telefon etti, tamam yedek konuklardan alırız, haftaya gelsin dediler. Anladım ki, bu işten kurtuluş yok. Sonuç olarak 21'i pazar yine gittim. Bu sefer akıllandım, makyajımı orada profesyonellere yaptırdım. Ve de yaşasın, ağzım dilim dolanmadan doğru dürüst bir iş çıkarttım. EuroD yayını bitti, dediler ki "hemen atlayın arabaya Atv Avrupa'daki "Yaşam Mimarı" programının yayınına yetişmeniz gerekiyor". Eh o yayın da başarılıydı. Hem de çok eğlenceliydi. Ve nihayet önümüzdeki pazar (4/11/2012) sonuncu yayınla bu defteri kapatacağım. Tecrübe denen şeyin önemini bir kez daha kavrayarak, hayatımda renkli bir anı daha kazanmış oluyorum.

Makyaj konusuna geri döneceğim. Ben makyajı severim, zaten sevmesem bile mecburum. Kaş, kirpik, saç, ten, çamaşır suyuna bandırılmış gibi olunca istersen sevme. Ama bu tv makyajı, makyaj filan değil, resmen badana. Kazayla parmağımı dokunsam izi kalır. Kullandıkları malzemeyle, ben herhalde bir hafta filan, ağır gece makyajı yapardım da, artardı bile. Eve geldim, temizle temizle çıkmıyor. İki kez kremle ovuşturup sildim. Üç kez sabunla derimi yüzdüm, yine de havlum rezil oldu. Ama temizlemeden önce, o makyajla anı olsun diye bir sürü resim çekti Haluk. Hah işte o resimlerden ekleyeyim, böylece yazım resimsiz kalmasın :)))

Bu arada, hâlâ yaz temasında kalmış olan blog temamı sonbahara çevirmek istedim, ama biiir sürü aksilikle karşılaşıp beceremedim. Tam burada yeni arayüzden nefret ettiğimi bir daha yazayım. Sevgili Serdar Bey'e imdat dedim. Sağolsun, o kadar yardım etti ki utandım. Tekrar teşekkür ederim Serdar Bey.

Not: Hobi odamı yerleştirdim sayılır. :)




23 Ekim 2012 Salı

YENİ ARA YÜZDEN NEFRET EDİYORUUUUM

Of ya, bu ne ya, eskisini yeni sökmüşken yapılır mı bu ya.
Gecikmeli de olsa, bloguma sonbahar elbisesini giydirmek istedim.
Özendim, uğraştım, sonbahar teması hazırladım. Ara ki bulasın nereden yapılır.
Neyse buldum. Alçak ne arka planı, ne de kapak resmini kabul etmiyor. Birine kotanız dolu diyor, diğerini iç hata (ne demekse) nedeniyle kabul etmiyor.
Of yaaaaa.
Fazla da kurcalayamıyorum, bozarsam bir daha toparlayamam. Eeee no'lucak şimdi? benim blog hep böyle mi kalacak. Sıkıldım ben.
Bari yaptıklarımı buraya yükleyeyim de hevesim kursağımda kalmasın.



11 Ekim 2012 Perşembe

YENİ BATTANİYE VE UYKU

Killerime hasretim sürüyor. Aslında iyi de oluyor. Bir sürü fikir uçuşmaya başladı. Biraz daha demlenip tortulansınlar bakalım.
Şimdilik gece tv karşısı işimle oyalanıyorum. Zaten gündüzlerimi ofise adadım :)
Kardeşciğime bir battaniye yapmıştım ya, ee enişteciğime yazık değil mi? Bu da O'nun için.
Ebrulî bir yün gördüm, renklerine bayıldım. Ama bu ebrulî yünler örüldüklerinde, yumak halindeki gibi güzel olmuyorlar. Belki bu sefer tersine çıkar umuduyla aldım, ama küçük küçük parçalarda daha da farklı birşey oldu. Bir de aralarına, içindeki renklerden düz renkli yünler de ekleyince, bir curcunadır gidiyor. Bakalım ne olacak. Fakat asıl fena yanı, bu yünler kalın değil. Ancak 5 no şişle örülüyor. Bundan öncekini çok kalın ya da kat kat yaptığım yünlerle 7 no şişle örmüştüm, çabucak bitmişti. Bunu acaba bu sene bitirebilir miyim :))









Yaklaşık böyle bir şey olmasını planlıyorum.
Şimdilik bu kadar oldu. Daha yolum uzun yani. Resmin sağındaki yastıklara dikkatinizi çekerim. Aşağıda neden öyle durduklarının açıklaması var :))

Uyku  kendisine yeni yuva buldu :)) Biz yatana kadar, bütün gece orada, bu pozda yattı. Nasıl şeker bir şey bu velet yahu. O burnunun yanındaki beyaz ponponlar var ya, onları ısırmak istiyorum, kıyamayıp sadece öpüyorum.